3 ay sonra…
2. Sınıf 2. Dönem başı.
7 Mart 1974, Perşembe, Çorum.
İkinci sınıfın ikinci dönemi başlayalı henüz iki hafta olmuştu. Perşembe sabahı İbrahim Bey’in ilk dersinin ortalarında, tüm sınıfın pür dikkat odaklandığı o en sessiz anda sınıfın kapısı üç kez çalındı. Tüm kafaların önce İbrahim Bey’e sonra kapıya döndüğü andan bir iki saniye sonra Şerife Hanım yanında bir kız ile içeri girdi:
“Çok özür diliyorum İbrahim Bey. Yeni öğrencimizin işlemleri şimdi bitti. Dersten önce konuştuğumuz şekilde, izin verirseniz Selda kızımızı sınıfınıza dâhil etmek istiyorum. Kısaca arkadaşlara da bahsedeyim. Selda farklı bir sağlık okulundan okulumuza nakil oldu. Kendisini sıcak karşılayacağınızdan ve yardımcı olacağınızdan kuşkumuz yok. Üç numaralı yatakhane sakinleri öğle arasında Selda ile birlikte Canan Hanım’ın odasına uğrasın lütfen. Hepinize iyi dersler diliyorum İbrahim Bey.”
“Teşekkür ederiz, sizlere de kolaylıklar Şerife Hanım.”
Şerife Hanım saygıdan kapıya kadar geri adımlar ile gittikten sonra döndü ve sınıfı terk etti. O ana kadar ayakta bekleyen Selda, sınıftakiler ile göz temasından kaçınarak yalnızca kendine boş bir sıra arıyordu. Tek oturan birinin yanındansa şimdilik en arkadaki boş sıraya oturmayı tercih etti. Meral ve yanındaki Gülizar üç numaralı yatakhaneyi duydukları anda göz göze gelip konuşmadan sadece onay işareti ile “evet bizim yatakhanede kalacak” sonucu konusunda mutabık kalmıştı. Zira bir kişilik boş yatakları vardı ve büyük ihtimalle öğle arasında Selda ile bundan sonraki okul hayatında aynı odayı paylaşacağı diğer yedi kişiyi tanıştıracaklardı. İbrahim Bey, Selda yerine oturana kadar bekledi:
“Okulumuza hoş geldin kızım, hayırlı olsun.”
Selda en utangaç hali ve cılız bir ses tonu ile cevap verdi.
“Hoş bulduk.” Arkasından karışık halde “hoş geldin” diyen yeni sınıf arkadaşlarına sesin nereden geldiğini anlamasa da kafasını öne eğip kaldırarak biraz şaşkın halde karşılık vermeye çalıştı. Ortam sessizleşince İbrahim Bey devam etti:
“Arkadaşların ile kaynaşıp bol bol sohbet edecek vaktiniz olacak. Derslere gelince, eski okulundaki müfredat durumunu araştıracağız. Diğer öğretmenler ile de görüşüp eğer ilerideysek etütler ile açığı kapatırız hiç merak etme. Kayıp yaşamaman için elimizden geleni yaparız. Yalnızca ola ki hiç görmediğin, anlamadığın bir konu olur, senden istirhamım sakın sormaktan çekinme. ‘Aman efendim yeni geldim, bunu bilmiyorum ama sorarsam kim nasıl karşılar?’ gibi endişelerin olmasın. Emin ol senin o bilmediğin halde soramadığın konuyu sınıfın yarısı da bilmiyor olabilir. Öyle değil mi arkadaşlar?” Tüm sınıfa iki elini açarak sorduğu bu latifeyle karışık soruya, beklediği şekilde gülerek “Evet” cevabını aldıktan sonra tekrar Selda’ya döndü:
“‘Nereden biliyorsun?’ dersen anlatayım. Ders bitmeden anlaşılmayan bir konu var mı diye sorduğumuzda ekseriyetle sınıftan çıt çıkmaz. Bu ne demek? ‘Hepsini anladık, sular seller gibi konuya hâkimiz artık.’ Tamam, o halde şu soruya cevap verin. Yine çıt yok!”
Selda gülüşmelerin kendi merkezinde artarak devam ettiği bu pozitif başlangıçtan dolayı oldukça mutlu oldu. İbrahim Bey’in bitimine çok az kaldığı için, kendi isteği ile kendi dersini kaynatarak ona bir mesaj vermek istediğini anlamıştı. Bilerek onu sisteme dâhil etmeye çalıştığını hissedebiliyordu. Kurgu bile olsa, kendisi için iyi şeyler üretilebildiğini düşününce solgun ve mutsuz yüzüne çok daha yakışan bir tebessüm yansıdı.
“Yani kızım biz bu anlamadığın yeri sorma alışkanlığını bir türlü kazanamadık. Kim bilir belki de sen ilahi bir güç tarafından bu kazanım için gönderildin. Soracaksın, öğreneceksin. Sonunda arkadaşların da direnmeyi bırakıp inanmaya başlayacak.”
Aralarına yeni katılan kişi üzerinden eskileri latife ile karışık eleştirmek İbrahim Bey’in çok sık kullandığı bir yöntem değildi. Lakin uyguladığı şekilde herkes gülerken iki taraf da kendi üstüne düşen vazifeyi rahatça çıkarabiliyordu. Tabii fazla abartmayıp sınırları içinde kalabildiği sürece ki amacı dışına çıkıp moralleri bozmasın.
“Tamam, sınıf arkadaşlarının üzerine çok gitmeyelim, artık sen de onlardan birisin. İkinci dersimizin son bölümü bitti. Teneffüse çıkabilirsiniz çocuklar.”
Saatine göre dersi bitirdiği anda teneffüs zili de çalmıştı. Meral ve Gülizar, Emel, Mualla ve Fatma’ya bir göz işareti ile arka sıraya Selda’nın yanına gelmelerini işaret etti. Üç numaralı yatakhanenin diğer iki sakini Meltem ve Aysel ise oralı bile olmadan çıktılar. Gülizar Selda’nın yanına oturdu. Meral karşısına, Emel, Fatma ve Mualla da Meral’in iki yanına geçince, uzaktan bakıldığında bir an sınıfın çetesi tarafından sorguya çekilmek istenen yeni talebe havası esti. Kız çığlık atıp kaçmadan önce birinin konuya girmesi gerekiyordu. Gülizar girdi:
“Böyle etrafını sarmış gibi olduk ama kusura bakma. Biz öğlen müdür yardımcısı Canan Hanım’ın yanına birlikte gideceğin üç numaralı yatakhane sakinleriyiz. Yani en azından bir kısmımız burada. İki arkadaş daha var Meltem ve Aysel, onlarla ayrıca tanışırsın. Ben Gülizar, grubun çok konuşanı ve dolayısıyla sözcüsüyüm. Bu arkadaşımız Meral, Trabzonlu iyi niyet elçimiz ve onur belgelidir dikkat et. Emel, en mülayimimiz. Fatma, en cingözümüz. Ve Mualla, kendisi en ılımlı ve şaşkınımızdır, çok severiz. Derste seslendik ama birbirine karıştı, tekrardan hoş geldin. Nereden geldin? Ailenin tayini mi çıktı? Neden geldin?”
Selda beklemediği bu aşırı ilgiden rahatsız olduğunu hissettirircesine tek kelime etmeden usulca ayağa kalktı ve sınıftan çıktı. Kızlar birbirlerine baka kalmıştı. Duruma en çok Gülizar bozuldu:
“Ya inanamıyorum. Onca şey söyledim, tek tek herkesi tanıttım. Tek kelime etmeden çekti gitti. Ağzımdan yanlış bir şey çıktı mı arkadaşlar? Ne dedim ki ben? ‘Hoş geldin.’ dedim. Nereden geldin dedim.”
Mualla teselli etmek için arkadaşının yanına geçti ve omzuna dokundu:
“Üzülme, sen yanlış bir şey söylemedin. Gayet nazik bir şekilde ‘Aramıza hoş geldin.’ dedin. Anlamsız bir tepki veren oydu, boş ver.”
Sınıfta bir çete var deseler başı olarak akla ilk gelecek olan Cemile, diğer köşeden izlediği ve “malzeme çıkar” dediği olayı görünce hemen yanlarına geldi. İki numaralı yatakhanede kalan Cemile sınıfın uyumsuzlarındandı. Hayatına, çoğunlukla çevresindeki olumsuzluklardan beslenerek yön vermeye çalışır bir hali vardı.
“Ne oldu kızlar? Yeni kız size yüz vermedi mi yoksa? Yazık, madem öyle gideyim de bizim gruba davet edeyim. İlla bizde kalmak isterse, birini size göndersek mahsuru olur mu acaba?” Fatma hiç düşünmeden cevap verdi:
“Selda çok iyi bir kıza benziyor Cemile. Sizde kalsa bile birkaç güne gerçek yüzünü görür ve koşarak geri dönmek ister merak etme.”
“Neymiş benim gerçek yüzüm Fatma?”
“Bu işte Cemile. Şu an yapmaya çalıştığın her neyse. Biz kız yabancılık çekmesin diye sıcak davranıyoruz. Sen durumdan faydalanmaya çalışıyorsun.”
Meral, Cemile’nin cevap vererek tartışmayı içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmesine engel olmak için araya girdi.
“Arkadaşlar, konuyu kapatalım. Selda’nın tercihidir, zamana bırakmakta fayda var. Buraya gelmeden ne yaşadı, aklından neler geçiyor, bir derdi mi var bilmiyoruz. Üzerine gitmeyelim. Kendini hazır hissettiğinde açılacaktır. Hadi ders başlamadan dışarı çıkıp bir hava alalım.”
Şerife Hanım’ın söylediği gibi öğle arasında sekiz kişi Canan Hanım’ın odasına gittiler. Canan Hanım, kafasını çevirdi ve onları “Gelin bakalım üç numaralı yatakhane sakinleri.” diyerek karşıladı.
“Selda ile tanıştınız sanırım. Kendisi nakil ile bugün okulumuzda başladı. Tahmin ettiğiniz gibi sizinle kalacak. Tek başına yerleşmesini istemedim. Ona okulumuzun ne kadar sıcak bir yuva olduğunu gösterin. Birlikte yemek yemenizi ve yemekten sonra yatakhaneye çıkıp arkadaşınızın yerleşmesine yardımcı olmanızı rica ediyorum. Meral sen organize et olur mu? Selda size emanet kızlar.”
Selda bu durumdan beklendiği gibi çok hoşnut olmamıştı. Kalabalık ortamlardan haz etmediği için yalnız kalmayı tercih ediyordu ve fazla ilgiden bunalıyordu:
“Canan Hanım lütfen arkadaşlar zahmet etmesin. Ben tek başıma yerleşebilirim.”
Meral önce Canan Hanım’a baktı, göz onayını aldıktan hemen sonra Selda’ya dönerek ona yaklaştı:
“Ne zahmeti Selda olur mu hiç? Biz senin yabancılık çekmeden bir an önce yeni okuluna alışman için elimizden geleni yapacağız merak etme. Buradaki sekiz kişi aynı odada kalıyoruz. Birbirimize her zaman ihtiyacımız oldu ve bundan sonra da hep olacak. Çekinmeni anlıyoruz ama alışacaksın. Hadi gel yemekhaneyi gösterelim sana.”
…
E-kitabın bu bölüm için devamı, basılı kitap sözleşmesi gereği kaldırılmıştır. Türkiye’nin önde gelen seçkin dijital kitabevlerinden satın alarak devam etmek için ana sayfada bulunan “Kitap Satış” linkine tıklayabilirsiniz.